Bir şeylerin gerçek olduğu nasıl anlaşılır? Görmek, duymak veya dokunmak somut nesneler için yeterli olabilir fakat insan düşüncelerinin gerçek olduğunu nasıl anlar? Kendini ve elbette ürettiği en değerli ve büyük ihtimalle tek değerli olan fikirlerinin, gerçeğin bir ürünü olduğunu nasıl savunabilir? Öylece büyük fikirleri sorgulamamıza gerek yok farz edelim ki içinizde karar veremediğiniz bir konuyu anlık ruh hallerinize göre biçimlendirdiniz ortaya çıkan şey gerçek bir fikir midir? Yoksa insanın en tembel olduğu şey yani düşünmeye erinmesinden kaynaklanan değersiz yansıtmalar bütünü müdür? Tembelliği yalnızca eyleme geçmeme olarak ve eylemden kaçmak olarak görmek oldukça basit bir kavrayış şekli. Elbette bunu anlatabilmek için tembelliğin aşamalarını iyi bilmek gerek; öncelikle bir var oluş gerek, yaşanması muhtemel bir eylem ardından bireyin bu eyleme karşı fikirsel aktivitesi başlar, karşı düşünce oluşur işlenir ve son aşama olan eyleme yansır ya da yansımaz. Eyleme geçmemenin tembellik olmadığını söylemiyorum bu tartışmaya açık bir değerlendirme ama benim bahsetmek istediğim şey ikinci aşama, düşünceye geç(e)meme evresi. Hayyam der ki: "Ben olmayınca bu güller yok, ben olmayınca bu serviler yok, ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok." Düşünme dediğimiz kavramı öyle allayıp pullamaya gerek olduğunu da düşünmüyorum bu başka bir konu elbet küçük bir örnekle, maymunlar da düşünebiliyor, yunuslar hatta fok balıkları bile burada anlatmak istediğim kompleks düşünme beceresi, matematikten anlamam ama bir cümle bir cebir olsaydı tüm kelimelerin bilinmeyen olduğunu bir yapı kompleks düşünceyi tanımlayabilirdi. Zannımca, günümüzde çok da fazla görülen bir beceri değil bu kompleks düşünememe.
Muhalifliğin veya destekçiliğin, bilimin ki burada bahsettiğim kelimeler ve fikirsellikle ele aldığımız konular örnek vermek gerekirse, gazetecilik, siyaset, felsefe vs. ana konusu kompleks düşünmekten geçer. İyi bir siyasetçi ile iyi bir adamı birbirinden ayıran şey budur. Gandi ve Churchill gibi. Gandi kompleks düşünemiyordu demiyorum ama insanın üst versiyonu yani Tanrı’nın istediği insan modelinin temelini savunduğunu düşünürsek ve bir de tabi tarih yalnızca kazananları yazdığından Gandi burada bir kaybeden oluyor en azından siyasette. Düşünme eylemine girememenin bir çok sebebi olabilir. Risk almamak, korku duymak, kendine fazla güvenme, temel düşünce yapısından yani içgüdüden adım öteye gidememek, toplumsal fikir kalıpları ve bunlar oldukça çoğaltılabilir. Bu sayılanlara sahip bir birey, düşünceyi içgüdü seviyesinde yansıtırsa ve son aşama olarak içgüdü ile eyleme geçerse yapılan eylemin bir değeri kalmaz bir başka deyişle bireysel çapta niteliksiz üretim ortaya çıkar. Niteliksiz üretilen fikir bireyin hayatını niteliksiz üretim yapan insanlarla çevrelemesine neden olur ve nihayetinde bireyin hayatı insani değerlerden epey uzak temel homosapien kararından uzaklaşmamış olur.
Velhasıl, kanımca en tehlikeli tembellik düşüncelerini organize edememe, bir karara varamama, muaşeretle fikirleri yoğuramama ve içgüdüsel düşüncelerimize fazla güvenmekten kaynaklanıyor. İnsanlığımıza çok güveniyoruz, insan olmayı marifet sanıyoruz. Üstelik aynaya bakıp kendimizi kendimize övüyoruz. Halbuki aklını kullanamayan ve düşüncelerini sığ sularda yüzdüren insanlar yani iki, üç boyutlu düşünemeyen ve empatiden yoksun insanlar Hayyam'ın da dediği gibi aslında yoklar. Yağmur ormanlarında yaşayan bir maymunun ölmesi gibi. Bir karasineğin mutfağa girmeye karar vermesi ve kafasına inen havluyla şak diye ölmesi gibi, bir varlar ve bir yoklar. Kompleks düşünce nasıl ki insanı yüceltir aynı zaman da insanı tehlikeli bir mahlukat haline de getirir. Churchill örneğindeki gibi. Bilgi yüktür. Eğer bir maymun maymun olduğu için aşağılandığını bilse yine maymun olmak ister miydi? İşte bu da kompleks düşüncenin negatif yönlerinden birisi. Belki de bu yüzden, yüzeysel akıl sahipleri kendilerini çok sever ve egoya sahiplerdir. Kim bilir? Aynı konuyla alakalı sevgili Hayyam'ın düşüncelerini alta bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder