6 Ağustos 2020 Perşembe

Özleşmek

özleştik mi acaba 

en bıkkın anında 

duvara veya 

gökyüzüne bakıp 

beni düşündün mü

içinden çıkamadığın yerde 

kurduğun hayale ortak oldum mu 

kurtulmak istediğin hayata

ya da kahramanı olup 

değiştirmek istediğin düzene

yoldaş ettin mi beni 

en büyük korkun neydi 

bana da söyledin mi gece yarı uykulu

açmaya yüreğin yok ama korkma 

ben seni vurmam  korkularınla 

kibirli birkaç adama

yazdığım şiirler size değil demeye bile 

çekinen biriyim ben  

her hayatıma düşen kendini 

şiirlere başrol sanıyor 

halbuki sen dediğim 

bir ütopya 

şiir dediğin de yalnızca 

teknik taktiğin içinde birkaç uyak 

ama gün gelir de buluşursak mucizevi 

ben bırakırım zaten şiiri ve şairliği 

anne olur ekmek yaparım 

senin olur yalnız sana yazarım 

belki de kuş olur omzunda yaşarım 

ama varlığın dahi bir sualken 

tabi bir de benim 

sevilmeye layık oluşum sorgulanırken 

özleşmek seninle 

nerden baksan imkansız 

ama olur da özlersen 

bil ki ben burda

sana şiir yazıyorum 







4 Ağustos 2020 Salı

deli kelebek


kafamın içi modern sanat gibi 
ikinci yeni şiirleri gibi 
üç kelime varsa karman çorman
o üç kelime kırk manaya dolandı 
minicik ağzımdan çıkansa
sadece onların yarısı 
mavi mor bir ortancanın üstünde sallanan
binlerce kelebek gibi düşüncelerim
pijama giyen minik kelebekler 
rakı içen minik kelebekler 
bazen uçan minik kelebekler 
bazense ölen minik kelebekler  
ne anlatsam muhalefetler 
ne söylesem yarıda keserler 
neyi sevsem karşı çıkarlar
ben pembe gülleri severim mesela 
bir de mavi ortancaları 
onlara sorunca sanki 
seçmek hakkımmış gibi alay ederler 
haksız da sayılmazlar
çiçeğim olsa en çirkininden
benim oldu diye en bir sevdiğim olur 
onlar hep en iyisini bilirler 
gözlük takmış minik kelebekler 
çayı şekerli kahveyi sade içen minik kelebekler 
sesleri hiç duyulmayan minik kelebekler 
söylesem size  onların bana söylediklerini 
bana deli derler
onlara ise minik kelebekler

1 Ağustos 2020 Cumartesi

Gülcü Rasim Bey

Kırmızı balık yeşil dere
dar gelmiş üç karış heybe
ölüyü koydular üç metre deliğe
yeşillik altında bir sedire
iliştirdiler zavallıyı haybeye
 rasim bey fena biri sayılmazdı
iyiliği görülmemişti ama
kötülük yapmak içinde tembelliği çoktu
gözü açıkken bakar
kapalıyken görürdü
insanı tanımaz ama
mezar taşlarını ezbere bilirdi
ölüm korkusu bir onu bir de
köyün imamını teğet geçmişti
söğüt altına sedir serer
altında başı göğe ererdi
midesi bir tam somunla doyar
ama üç karışlık heybesine
üç lokma sığdırırdı
ölen olursa pilav yer
çeşmeden su içerdi
su çok gelince mezarları sulardı
Rasim bey fena biri değildi
belki de hal ve gidişat tüzüğüne karşı tek suçu
ölüden çalmak olabilirdi
sene evvelinde alamancı bir aile
analarını gömüp üstüne
afilli gül ekmişti
bir mayısta bir de temmuzda çiçek verirdi
Rasim bey iyiliğinden değil de
belki azıcık kötülüğünden
biraz çiçeğinden kesip satar
biraz da filizinden fidanlık satardı
o zamanlar kapkara ekmeğin yanında
beyazından peynir yerdi
baharı, yazı pek keyifliydi ama
güzü kışı pek zor geçerdi
son senedinde de güzü pek zor geçti
ne gül kesti, ne filizli fidan sattı
kapkara ekmeğini fırıncının yanıklarıyla değişti
bir sediri vardı o da yırtıldı
bir kasım akşamında söğütün altında
başı göğe erdi
heybesini çöpe
kendisini üç metrelik çukura attılar
kendi mezar taşını seçmek isterdi sorsalar
seçemedi, üstüne
Gülcü Rasim Bey yazdılar
Hayattaki tek suçunu mezarına kazıdılar


girmek ve çıkmamak üzerine düşünüyorum

yaz çıktı bak günler kısalıyor  güneş yüzümüze değil  sırtımıza sinsice gülüyor artık geç kalmak alnımızın yazısı seni tanımak yollarda yaşl...